Rusya ile Ukrayna arasındaki savaş, Rusya’nın 2014 yılında Kırım’ı işgal etmesi ve bölgede yayılmacı bir politika takip etmesinin sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Rusya bu süreçte tüm itirazlara rağmen bölgede bir hâkimiyet kurmuş, ayrıca Donbas bölgesindeki ayrılıkçı grupları da Ukrayna’dan ayrılmaları yönünde desteklemişti. Bu süreçte Ukrayna ise Avrupa ve ABD ile ilişkilerini geliştirerek kendi güvenliğini sağlamaya yönelik bir politika takip etmişti.
Ukrayna güvenliğini sağlamak için Batı dünyasından destek istemiş, bu durum ise Rusya’yı çevrelemek isteyen ABD için önemli bir siyasi araç haline gelmiştir. Nitekim Ukrayna’nın NATO’ya alınması yönünde ortaya çıkan tartışmalar bu iddiayı doğrular niteliktedir.
Rusya, Ukrayna’nın Batı ile geliştirdiği ittifakın aslında kendine karşı düşmanca bir amaç taşıdığı iddiası ile Ukrayna’ya yönelik tekrar saldırı durumuna geçmiş ve 24 Şubat 2022 tarihinde Rusya-Ukrayna savaşı başlamıştır.
Rusya- Ukrayna savaşı, Avrupa’da Soğuk Savaş dönemi sonrasında ortaya çıkmış olan en büyük güvenlik krizlerinden biri olmuştur. Öyleki Avrupa’da aynı Soğuk Savaş döneminde olduğu gibi açık bir şekilde “Rus Tehtidi” tanımlamaları yapılmaya başlanmıştır. Bu durum şüphesiz en çok ABD’nin işine yaramıştır. Zira ABD -Joe Biden’in başkanlığı döneminde- AB ülkelerinin güvenlik endişelerini bölgedeki hegomonyasını artırmak için bir araç haline getirmiştir.
Rusya ile Ukrayna arasındaki savaşın gölgesinde ABD, Biden döneminde Ukrayna’ya ciddi bir destek paketini devreye sokmuştur. 2022’den 2024’e kadar ABD Ukrayna’ya, toplamda 108 milyar dolarlık bir yardım yapmış, bunun 66,5 milyar doları Javelin tanksavar sistemleri, HIMARS roketleri ve Patriot hava savunma sistemleri gibi askeri ekipmanlara gitmiştir. Biden yönetimi, bu süreçte Rusya’yı dünya sahnesinde yalnızlaştırmak için çeşitli alanalrda yaptırımlar uygulamış ve NATO’nun doğu sınırlarını güçlendirme yoluna gitmiştir. Ukrayna’nın bu savaşı “kazanması” gerektiği her fırsatta dile getirilse de, bu zaferin ne anlama geldiği muğlak bırakılmış, son sözün Ukrayna’ya ait olduğu belirtilmiştir.
Avrupa Birliği ise bu savaşın Avrupa’nın güvenliğine doğrudan bir tehdit olduğunu kabul ederek benzer bir duruş sergilemiştir. AB, 2022’den bu yana Ukrayna’ya 175 milyar doları aşan bir yardım sözü vermiş, özellikle Almanya, Polonya ve Baltık ülkeleri askeri desteği artırmada ön saflarda yer almıştır. Buna karşılık, Fransa ve İtalya gibi ülkeler daha çekingen bir tavır takınmıştır. AB, Rusya’dan enerji ithalatını azaltıp ekonomik yaptırımları sıkılaştırarak, 2027’ye kadar Rus gazına bağımlılığı bitirmek gibi hedeflere, kendi yolunu çizmeye çalışmıştır. Ancak, Macaristan’ın Rusya’ya ılımlı yaklaşımı, AB’nin birlik içinde hareket etmesini zaman zaman zorlaştırmıştır.

Trump’ın 20 Ocak 2025’te ikinci kez ABD başkanı olması, Rusya-Ukrayna savaşında dengeleri altüst etmiştir. Kampanya döneminde “Bu savaşı 24 saatte bitiririm” diyen Trump, ABD’nin dış yardım harcamalarına tepki göstermiştir. Ayrıca Trump “America First” politikasıyla ülkesinin ulusal çıkarlarını ön planda tutacağını da ifade etmiştir. Trump bu doğrultuda, Ukrayna’ya yapılan askeri yardımı “sürdürülemez” olarak nitelendirmiş ve durdurmuştur.
Trump Ukrayna lideri Zelensky ile Beyaz Saray’da gerçeleştidiği gergin görüşmede, savaş konusunda muhatabını suçlayarak “Ya anlaşma yaparsın ya da biz yokuz” sözleri ile rest çekmiştir. Söz konusu görüşmede Ukrayna’nın maden kaynakları ile ilgili imzalanması planlanan anlaşma, ABD’nin bölgedeki hedefleri hususunda ayrıca üzerinde durulması gereken bir konudur.
Trump, Ukrayna’yı masada tutmak yerine Rusya ile doğrudan görüşmelere başlamış, Moskova ile hızlı bir şekilde uzlaşmayı hedeflemiştir. ABD’nin Avrupa’daki askeri varlığını azaltabileceği ve NATO’nun gene durumunu sorgulayabileceği yönündeki mesajları da ABD’nin bu Rusya-Ukrayna savaşı çerçevesinde Avrupa ile olan ilişkilerinde de önemli bir değişikliğin ortaya çıkacağını göstermesi bakımından önemlidir.
Trump’ın bu hamleleri, AB’de hem kaygı hem de bir fırsat olarak görülmektedir. AB’nin dış ilişkiler sorumlusu Kaja Kallas, ABD’nin takip ettiği yeni siyasete tepki göstererek, Avrupa’nın kendi güvenliğini sağlaması gerektiğini söylemiştir. Almanya’nın muhtemel yeni Şansölyesi Friedrich Merz ise “Saldırganla kurbanı karıştırmayalım” sözleri ile ülkesinin Ukrayna’yı desteklemeye devam edeceğini belirtmiştir. Polonya gibi ülkeler, ABD askerleri çekilirse savunmasız kalma korkusuyla Trump’a yanaşmaya çalışırken, Fransa ve İngiltere ise Avrupa’nın savunmasını güçlendirme yönünde hareket etmektedirler. Nitekim Mart 2025’te Londra’da yapılan zirve, AB’nin Ukrayna’ya güvenlik garantileri verme ihtimalini gündeme taşımıştır. AB, bu yeni duruma karşı savunma bütçelerini artırma yoluna gitmiş, Polonya GSYİH’ sinin %5’ini savunmaya ayırarak öne çıkarken, Almanya ve Fransa ortak silah üretimini hızlandırmıştır. Yine de, AB’nin NATO’dan bağımsız bir güvenlik sistemi kurması kısa vadede gerçekçi görünmemektedir. Üstelik Trump’ın NATO’yu eleştirileriyle bu belirsizlik daha da artmaktadır.
Rusya- Ukrayna savaşının akıbeti, Trump’ın politikalarının nasıl sonuç vereceğine bağlıdır. Trump, Rusya ve Ukrayna’yı bir anlaşmaya zorlarsa, Ukrayna Donbas ve Kırım gibi bölgeleri kaybedebilir ve bölgenin güvenliği konusu da belirsiz kalabilir. Rusya’nın bu anlaşmaya sadık kalıp kalmayacağı ayrı bir soru işaretidir. Eğer ABD desteği çekilirse, AB Ukrayna’ya daha fazla yardım yapabilir, bu da Avrupa’nın özerkliğini artırabilir. Fakat AB ülkelerinin Rusya’yı durduracak güçte olup olmadığı şüphelidir. Trump, Putin ve Zelensky’yi uzlaştıramazsa savaş devam edebilir; Ukrayna AB ile dirense de kaynakları tükenme riskiyle karşı karşıya kalabilir. Rusya ise yaptırımlara rağmen ayakta durursa sadece Ukrayna’ya değil Avrupa’ya da karşı bir üstünlük sağlayacaktır. Son olarak, Trump’ın “America First” anlayışı ABD’yi Avrupa ile ilgili meselelerden uzaklaştırırsa, ortaya çıkacak olan boşluk Rusya ve Çin tarafından doldurulacaktır. Tüm bu şartlar karşısında AB kendi güvenlik teşkilatnı kurmak zorundadır. Ancak AB içindeki güç mücadeleleri bu zorunluluğun gerçekleşmesini zorlaştıracaktır.
UTAMER Analiz