Hiçbir millet yoktur ki geçmişini bilmeden geleceğine yön verebilsin. Tarih bir milletin kökleri, tutunduğu toprak ise vatanıdır. Nasıl ki bir ağaç köksüz ve topraksız yaşayamazsa bir millet de tarihsiz ve vatansız yaşayamaz. O zaman bizi toprağımıza bağlayan köklerimize, yani tarihimize sahip çıkmalıyız.
Daha önce de ifade ettiğim gibi nasıl ki bir ağaç hayatta kalmak için köklerini toprağa salarak besleniyorsa, bir millet de köklerini saldığı tarihinden beslenir. Bu sebeple gerçek bir tarih bilinci ve sevgisi olmayan milletlerin yeri tarihler mezarlığıdır. Tarih bilincine sahip olmak için tarih bilgisine sahip olmak gerekir fakat tarih konusunda bilgi sahibi olmak tarih bilincine sahip olmak için yeterli değildir. Çünkü milletlerin ruhunu besleyen, onları belirli günlerde duygusal olarak coşturan tarih bilgisi tarih bilincini oluşturmada yeterli değildir. Önemli olan tarihe nasıl baktığımızdır. Bakış açımızdır. Bunun için de milletleri millet yapan unsurların neler olduğunun bilinmesi gerekir. Peki, nedir bir milleti millet yapan unsurlar? Gelecek kaygısı mı? Dil birliği mi, din birliği mi? Yoksa ırk birliği mi? Elbette ki bunların hepsi olabilir. Bunların ortak olması ortak bir tarih bilinci kazanmak için yeterli midir? Tabii ki yeterli değildir. Ortak bir tarih bilincine sahip olmanın yolu ortak kader birliğinden geçer. Bunu da bize, yine tarihte yaşanan olaylar göstermiştir. Bu yüzden ancak kader birliği eden toplumlar millet olma yolunda ilerlemiş olurlar. İnsanların geçmişinden ders almaları neticesinde oluşan ortak değer tarih bilincidir. İşte insanları birleştiren ve farklılıklarına rağmen onları bir araya getiren güç tarih bilincidir. Belki de bugün yaşadığımız birçok sorunun temelinde toplumda gerçek manada bir tarih bilincinin oluşmaması yatmaktadır. Peki, bu tarih bilinci nasıl kazanılacak? Elbette ki eğitim yoluyla kazanılacak. Bunun için de eğitim sistemimizin tarih şuuru ve bilinci kazandıracak şekilde yeniden düzenlenmesi gerekiyor. Uğrunda yıllarca büyük bedellerin ödendiği çok değerli bir miras üzerinde yaşamaktayız. Bunun da sorumluluğu elbette büyük olacaktır. Bu sorumluluğu yerine getirirken bize rehberlik edecek en önemli ders kitabımız, tarihtir. Hunlardan Göktürkler’e, Uygurlar’dan Karahanlılar’a, Gazneliler’den Selçuklular’a, Osmanlılar’dan Türkiye Cumhuriyeti’ne kadar geçen sürece baktığımızda Türk’ün Türk’le vurduğuna şahit oluyoruz. Gerek Bilge Kağan, gerek Nizamülmülk, gerek Şeyh Edebalı, gerek Mustafa Kemal Atatürk’ün ders niteliğindeki konuşmalarına baktığımızda en tehlikeli düşmanın içimizdeki düşman olduğunu görüyoruz. Yeryüzünde kendisine Tanrının kılıcı, İslamiyet’le birlikte ise Allah’ın kılıcı diyen ve gittiği her yerde mazlumu koruyup yeryüzünde adaleti tesis edecek bir idealin peşinde koşan bu necip milletin düşmanı elbette ki çok olacaktır. Bu düşmanlarla baş edebilmenin yolu da tarihimizi bilmekten geçer. Gerek geçmişte gerekse yakın tarihimizde yaşanan olaylar tarih bilincinin ne kadar önemli olduğunu bize göstermiştir. Bizler dersimizi ve gücümüzü tarihimizden almaktayız. Bu sebeple nasıl ki köklerimizi tarihimiz koruyorsa bizler de tarihimizi yani kimliğimizi muhafaza etmeliyiz. Çünkü köklerimizin güçlü olması için tarihimizin yani tutunduğumuz toprağımızın güçlü olması gerekir.
Milleti güçlü kılan tarihi, devleti güçlü kılan da birbirine sımsıkı kenetlenmiş milletidir. Millet, varlığını devam ettirmek için her zaman devlete ihtiyaç duyar. Bu sebeple devlet, bir milletin şerefidir. Devletin olmadığı yerde onurdan ve şereften bahsedilemez. Bir tarihi ve tarih bilinci olmayan toplumlar asla millet olamazlar ve milli bir devlet kuramazlar. Ve bu toplumlar emperyalist devletlerin her türlü saldırı ve tecavüzlerine boyun eğmek zorunda kalırlar. Bu acı tecrübeler Filistin, Irak, Suriye başta olmak üzere dünyanın birçok ülkesinde maalesef yaşanmaya devam etmektedir. Hemen yanı başımızda kan ve gözyaşıyla yoğrulmuş bu topraklarda yaşananlar bize tarihi bir ders olsun. Ve bir devlet kurmanın, bir milleti kurtarmanın ne demek olduğunu asla unutmayalım. Bu vatan için can verenlerin, fedakârlık yapanların ve bize bağımsız bir Türkiye bırakanların değerini iyi bilelim. Bizi biz yapan değerlerimize, kahraman ecdadımıza ve tarihimize sahip çıkalım. Bir deli gömleği gibi üzerimize giydirilen ideolojik dayatmaları bir kenara bırakarak tarihimizden aldığımız güç ve dersle geleceğin Büyük Türkiye’si hayalini gerçekleştirmeye çalışalım. Unutmayın başka TÜRK yok.