Rusya’nın Şubat ayında Ukrayna’ya saldırması ile başlayan savaş 7 aydır devam ediyor. Rusya savaşın birkaç hafta içinde sona ereceğini hesaplayarak harekete geçmiş olsa da Batı’nın Ukrayna’yı desteklemesi ve Ukrayna hükümetinin almış olduğu askeri tedbirler sonucunda henüz hedefine ulaşamamıştır. Savaşın ne zaman ve nasıl sona ereceğini kestirmek ise henüz mümkün gözükmüyor. Rusya, Sovyet döneminde ki Afganistan Savaşında olduğu gibi sonu çözülme ile sonuçlanan bir hezimet mi yaşayacak yoksa siyasi hedeflerine ulaşarak bölgesinde ki NATO ve dolayısıyla ABD nüfuzunu bertaraf mı edecek, bunu zaman gösterecektir.
Rusya- Ukrayna Savaşı’nın yarattığı yıkım ve sebep olduğu insan kayıpları da henüz tam olarak tespit edilememektedir. Milyonlarca insanın göç etmek zorunda kaldığı bu süreçte kaç sivilin öldüğü veya tarafların asker zayiatlarının sayısı konusunda her iki ülke de kendi menfaatlerine uygun şekilde tutarsız rakamlar vermektedirler.
Rusya’nın Ukrayna’ya savaş ilan ederken ortaya attığı temel argüman NATO’nun Ukrayna’yı içine alarak güvenliği için kesin bir tehlike arz edeceği yönündeydi. Bu nokta da Rusya’nın öncelikli talebi de Ukrayna’nın NATO’ya katılmaması ve kesin olarak silahsızlandırılması olmuştur. Rusya Savaş başladıktan sonra da Zelensky’nin iktidardan uzaklaştırılması konusunda da tartışmaya kapalı bir tutum sergilemiştir.
Savaşın başlaması ile Batı kamuoyunda Ukrayna için büyük bir destek ortaya çıkmış ve ABD’nin girişimleri ile Rusya’ya karşı şiddetli yaptırımlar uygulanmaya başlamıştır. Rus vatandaşlarının mal varlıklarının dondurulması, Rusya’da faaliyet gösteren Batılı şirketlerin ülkede ki faaliyetlerini sonlandırmaları ve Rusya’nın uluslararası ticaretin dışına itilmesi bu yaptırımların en önemli örnekleridir. Rusya ise Batı’nın bu yaptırımlarına karşı gıda ve enerji alanlarında karşı yaptırımlarla cevap vermiştir. Bu manzara ise enerji ve gıda konularında dünya genelinde krizlerin ortaya çıkmasını beraberinde getirmiştir.
Rusya’nın Hedefleri ve Türkiye’nin Durumu
Rusya, 20114 yılında Kırım’ı işgal ederek Karadeniz’de önemli bir nüfuz elde etmiş ve Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü bozmuştur. Kırım’ın işgali konusunda Batı dünyasının caydırıcı bir tepki veremeyişi, Rusya’yı tarihi emellerine ulaşmak konusunda cesaretlendirmiştir. Rusya bir yandan Odessa’yı ele geçirip Dinyester civarına çıkmak, diğer taraftan ise Belarus-Polonya sınırına kadar uzanan bölgeyi ele geçirmek istemektedir. Rusya bu yolla Ukrayna üzerinden, II. Katerina döneminde kullanılan ismi ile, “Küçük Rusya”yı kurmak peşindedir. Çarlık Rusya döneminde hâkim olduğu topraklar ile Soğuk Savaş döneminde ki nüfuzunu tekrar kurmak isteyen Rusya, bu noktada sahada Ukrayna Ordusu ile savaşsa da geri planda ABD ve Avrupalı ülkeler ile bir güç mücadelesi vermektedir.
Rusya’nın mevcut durumu, doğal olarak Türkiye’yi de etkilemektedir. İki savaş arası dönemde birbirine karşı dostluk politikası izlemiş olan iki ülke arasında ki ilişkiler, Sovyet Rusya’nın II. Dünya Savaşı’nın ardından Türkiye’ye yönelik takip ettiği tehditkâr politikalar yüzünden bozulmuştur. Soğuk Savaş dönemi boyunca Rusya, Türkiye için kesin bir düşman ve tehlike olarak kabul edilmiştir. Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra ise iki ülke arasındaki ilişkiler tekrar yumuşamıştır. Türk- Rus münasebetleri son yıllardazirveye ulaşmış hatta 2015 tarihinde yaşanan uçak krizine rağmen bozulmadan sürdürülmüştür. Bununla birlikte Türkiye’nin Suriye ve PKK/YPG terör örgütü konusunda Rusya ile örtülü bir mücadele içinde olduğu da inkâr edilemeyecek bir gerçektir.
Rusya- Ukrayna Savaşı, Türkiye’yi uluslararası alanda ilginç bir konuma getirmiştir. Zira Türkiye bir taraftan Ukrayna’nın toprak bütünlüğünün korunmasını savunup bu ülkeye İHA ve SİHA gibi savaş araç gereçlerinin satışını gerçekleştirirken diğer taraftan Rusya ile ilişkilerini de yapıcı bir şekilde sürdürmeyi başarmıştır. Bu durum karşısında Batılı devletlerin takip ettiği politikalar ise tutarsızlıkla doludur. Bilindiği gibi Türkiye’ye S-400 savunma sistemlerinin satın alınması çerçevesinde ABD öncülüğünde bir takım yaptırımlar uygulanmaktadır. Bunlardan en bilindik olanı Türkiye’nin mali yükümlülüklerini yerine getirdiği F-35 projesinden uzaklaştırılmış olmasıdır. Rusya- Ukrayna Savaşı başladıktan sonra Batı kamuoyunda, Türkiye’nin konumu göz önünde bulundurularak Ankara’ya F16 uçağı satılabileceği yönünde yapılan açıklamalar bu tutarsız yaklaşımın bir örneğidir.
Türkiye savaşan iki ülke ile koruduğu ilişkileri sayesinde askeri, siyasi ve ekonomik konularda arabulucu ülke konumuna gelmeyi başarmıştır. Bu yönde elde edilen en somut gelişme ise, Ukrayna ve Rusya’nın tahıl ürünlerinin Türkiye’nin oluşturduğu güvenli koridor marifeti ile dünya pazarlarına ulaştırılması olmuştur. Böylece yaşanması muhtemel olan gıda krizinin etkileri bir nebze de olsa hafifletilebilmiştir.
Türkiye’nin üstlendiği arabuluculuk rolü şu an için olumlu bir manzara arz etse de, gerek Rusya’nın gerekse Batı dünyasının takip ettiği karşılıklı saldırgan politikalar orta ve uzun vadede farklı sonuçları doğurabilir. ABD’nin Yunanistan’ı bir askeri üs haline getirmiş olması, Yunanistan’ın Akdeniz genelinde Türkiye’ye karşı saldırgan bir politika izlemesi (Ağustos ayında Yunanistan’ın S300 savunma sistemlerinin NATO görevi sırasında Türk uçaklarına kilitlenmesi ve benzeri tutumlar…) Türkiye’nin NATO’dan uzaklaştırılmak istenmesi gibi bir ihtimali akıllara getirmektedir. Diğer taraftan Rusya’nın da Türkiye ile ilgili gerek Suriye konusunda gerekse Ukrayna’ya satılan savaş araç ve gereçleri konusunda rahatsız olduğu bilinmektedir. Batı dünyası ve Rusya’nın er ya da geç Türkiye’yi taraflar arasında kesin bir seçim yapmaya zorlaması beklenen bir durumdur.
ABD’nin bölgedeki etkinliği ve Karadeniz üzerinde varlık gösterme arzusu diğer taraftan Rusya’nın tarihi “sıcak denizlere inme” idealinin bir devlet politikası halinde bugün bile diri tutuluyor olması, Türkiye için olumsuz bir manzaradır. Türkiye II. Dünya Savaşı sırasında takip ettiği tarafsızlık politikasının bir benzerini şu an için başarı ile takip etmektedir. Bundan sonraki süreçte Türkiye özellikle Montrö Antlaşması’ndan doğan haklarını kullanarak hem bölgedeki karışıklıktan uzak durmalı hem de bölgede daha kanlı çatışmaların çıkmasını önlemelidir.
Sonuç olarak, Rusya’nın Ukrayna’ya karşı başlattığı saldırının nasıl sonuçlanacağını kestirmek şu an için mümkün gözükmemektedir. Kesin olan ise mevcut gıda, enerji ve güvenlik krizleri karşısında uluslararası ilişkilerin Soğuk Savaş dönemini andırır şekilde yeniden dizayn edilecek olmasıdır. Bu şartlar karşısında Türkiye ise, bekle ve gör anlayışı çerçevesinde, milli menfaatlerinden ödün vermeden bir politika izleyerek taraflar arasında bir denge unsuru olmayı sürdürmelidir. Nitekim Türkiye, istikrarlı bir gürünüm ve dengeli bir dış politika ortaya koyduğu müddetçe, jeopolitik konumu gereği, bölgedeki meselelerin çözümü için kilit ülke konumuna gelecektir. Bu durum ise şüphesiz Türkiye’nin gücünü ve prestijini artıracak sonuçlar doğuracaktır.
UTAMER Analiz