Doç. Dr. Mehmet Korkud Aydın
Bağlantısızlık Fikrini Ortaya Çıkaran Tarihi Koşullar
II. Dünya Savaşı’nın ardından ABD ve Sovyet Rusya arasındaki rekabet, Soğuk Savaş sürecini başlatmıştı. Dünya ABD’nin başı çektiği ve kapitalizmi temsil eden Batı Bloku ile Sovyet Rusya’nın başı çektiği komünist-sosyalist devletlerden oluşan Doğu Bloku arasında iki cepheye bölünmüştü. Bu dönemde dünya siyasetinde güç dengeleri değişmiş ve önemli gelişmeler yaşanmıştı. İngiltere ve Fransa’nın sömürge imparatorlukları Soğuk Savaş döneminde tasfiye olmuş ve çok sayıda bağımsız devlet siyaset sahnesine çıkmıştı (1).
Uluslararası ilişkilerde iki kutuplu siyasal bir sistemin hâkim olduğu bu dönemde, bağımsızlıklarını henüz kazanmış olan devletler, siyasi tercihlerini kendilerinden beklendiği biçimde iki bloktan herhangi birine dâhil olarak gerçekleştirmek yerine, hâkim güçlerden bağımsız bir yol izlemek istemişlerdir. Her ne kadar başat güç artık eski sömürge imparatorlukları olmasa da Batı dünyası; sömürgecilikten henüz kurtulmuş olan bu devletlerin toplumsal hafızalarında olumsuz etki yaratmıştır. Diğer taraftan yayılma ve etki alanını Doğu Avrupa’ya ve iç Asya’ya doğru genişleten Sovyet Rusya da yeni devletler tarafından makul karşılanmamıştır. Nitekim söz konusu devletlerin, Batı ya da Doğu Bloklarından herhangi birine katılmayı sömürgecilik düzeninin devamı olarak kabul ettikleri bilinmektedir.
Bununla birlikte jeopolitik imkânsızlıkları nedeniyle Deli Petro’nun sıcak denizlere inme hayalini gerçekleştirememiş ve sömürgecilik yarışına katılamamış olan Rusya, bu devletler nezdinde Batı dünyasına nazaran daha makul karşılanmıştır. Sovyet Rusya’nın Batı dünyasına ve sömürgeciliği teşvik ettiği iddia edilen kapitalizme karşı bir rejime sahip olması da makul karşılanmasının bir başka nedenidir (2).
Bağlantısızlık fikrini izah ederken üzerinde durulması gereken en mühim nokta; bu fikri savunan devletlerin önemli bir kısmının Sosyalist eğilimlere sahip olduklarıdır. Çelişkili bir görüntü arz eden bu durum; söz konusu ülkelerin sömürgeciliği temsil eden Batı dünyasına karşı sosyalizmi bir kurtuluş olarak görmeleri ile izah edilebilir.
Hindistan, Mısır, Suriye ve 1958’den sonra Irak bu konuda önemli birer örnek olmuşlardır. Özellikle Arap ülkelerinin sosyalizmi benimserken Arap milliyetçiliği ve İslâmi değerler bağlamında klasik Marksizm’i de reddettikleri bilinmektedir. Uluslararası alanda zaman zaman Sovyet Rusya ile aynı çizgiye gelen bu devletler yine de “Bağlantısızlık” idealini korumaya özen göstermişlerdir.
Diğer taraftan Sosyalizmi benimsemeyen bu devletlerin süreç içinde de Batı dünyası ile ortak politikalar geliştirdikleri bilinmektedir. Haliyle Bağlantısızlık idealini benimseyen devletlerin uluslararası alanda büyük güçlerle ilişki kurmaya karşı olmadıklarını da söylemek doğru olacaktır (3).
Üçüncü Dünya ülkeleri ideolojik anlamda birbirlerinden farklı olsalar da Bağlantısızlığın temel prensipleri konusunda kader birliği yapmışlardır.
Bu noktada Self-determinasyon hakkı, söz konusu devletlerin en önemli hareket noktası olmuştur. Self-determinasyon, “millet” kimliğine sahip olan toplulukların kendi kaderlerini tayin hakkına sahip olmalarını ifade etmektedir. I. Dünya Savaşı sonrasında ABD Başkanı Woodrov Wilson; “Her ulusun kendi kaderini tayin etme hakkına sahip olduğuna inanıyoruz” demek suretiyle Self-determinasyon ilkesini uluslararası kamuoyunda tartışmaya açmıştır. II. Dünya Savaşı’ndan sonra da Birleşmiş Milletler ve NATO Self-Determinasyon ilkesini temel amaçları olarak tanımlamışlardır. Nitekim bu ilkeye en çok sahip çıkanlar, sömürgeciliğe maruz kalmış olan Üçüncü Dünya ülkeleri olmuştur (4).
Soğuk Savaşın kutuplaşmalarından uzak ve self determinasyon ilkesi çerçevesinde bağımsız kalmak isteyen Üçüncü Dünya ülkeleri, bu ideal doğrultusunda Bağlantısızlar Hareketini ortaya çıkarmışlardır.
Ortadoğu ülkelerinin önemli bir kısmı da söz konusu üçüncü dünya ülkeleri arasında yer alarak Bağlantısızlar Hareketi’nin doğal bir parçası olmuşlardır.
Bağlantısızlar Hareketi’nin Doğuşu ve Bandung Konferansı
Üçüncü Dünya ülkelerinin Bağlantısızlık ideallerini dillendirmeleri hemen mümkün olmamıştır. Hindistan lideri Nehru’nun takip ettiği dış politika bu noktada önemlidir. Nehru, Hindistan’ın sömürge konusundaki tarihi tecrübesinin etkisiyle bloklar dışı bir siyaset izlemek istemiş ve tarafsızlık idealini ortaya atmıştır. Nehru’nun takip ettiği politika doğrultusunda Hindistan, kısa süre içinde Üçüncü Dünya ülkeleri arasında önemli bir siyasi aktör haline gelmiştir. 23 Mart 1947’da Yeni Delhi’de başlayan Asya İlişkileri Konferansı, hem Hindistan’ın etkinliğini artıran hem de tarafsızlık çerçevesinde Asya ülkeleri arasında iş birliği adına önemli adımların atıldığı bir toplantı olmuştur. Konferansa katılan yirmi beş ülkenin temsilcileri tarafından konferans başkanlığına seçilen Nehru, Asya ve Doğu milletlerinin bir araya gelmesi hususunda önemli bir lider konumuna yükselmiştir (5).
1949 yılının Ocak ayında Hollanda’nın Endonezya’yı işgale kalkışması üzerine Yeni Delhi’de ikinci bir toplantı düzenlenmiştir. Bu toplantı uluslararası alanda önemli bir etki uyandırmış ve Birleşmiş Milletler Teşkilatı da konu ile ilgili harekete geçmek zorunda kalmıştır (6). Bu gelişmeler Üçüncü Dünya ülkelerinin Hindistan öncülüğünde dünya siyasetini etkileyecek bir teşkilatlanma içine girdiklerini göstermesi bakımından önemlidir. Bağlantısızlar Hareketi ismiyle anılacak bu teşkilatlanma ise Bandung Konferansı ile ortaya çıkmıştır.
Bandung Konferansı Hazırlık Aşaması
28 Nisan 1954’te Sri Lanka’nın başkenti Kolombo’da gerçekleştirilen toplantı, Bandung Konferansı yolunda atılmış olan ilk adımdır. Kolombo Konferansı’na; Hindistan, Pakistan, Burma, Endonezya ve Sri Lanka’nın temsilcileri katılmış olup söz konusu devletler bundan sonra Kolombo Beşlileri adıyla da anılmışlardır.
Konferansta ilgili ülkeler SEATO Paktı ve bu çerçevede Hindiçin Krizi’ni değerlendirilmişlerdir. Katılımcılar, Hindiçin Krizi kapsamında ABD başta olmak üzere Batı dünyasına güvenmediklerini açıklamışlardır.
Dolayısıyla Kolombo Beşlileri arasında Batı ve Doğu blokları arasında üçüncü bir güç fikrinin desteklenmesi konusu gündeme gelmiştir. Sonuçta Pakistan dışındaki ülkeler, Nehru’nun üçüncü gücü ifade eden tarafsızlık fikri üzerinde uzlaşmışlar ve SEATO’ya Güney Asya’nın güvenliği konusunda bir tehdit yaratacağı gerekçesiyle katılmama kararı almışlardır. Ayrıca Kolombo Konferansı sonucunda Hindiçin Krizi’ni bitirmek için 29 Nisan 1954’te Hindistan ile Çin arasında bir anlaşma imzalanmıştır. Bu anlaşmanın en önemli yönü, yine Bağlantısızlık fikrini şekillendiren “barış içinde bir arada yaşama” ilkesinin zikredilmesi ve her iki devlet tarafından da kabul edilmesi olmuştur (7).
Kolombo Konferansı sonuç metninde Asya ve Afrika milletlerini temsil etmek üzere geniş katılımlı bir toplantı düzenleneceği bildirilmiştir. Söz konusu bu toplantının ise Endonezya Cumhurbaşkanı Sukarno ve Başbakan Ali Sastroamidjojo’nun himayelerinde Bandung’da 1955 yılının Nisan ayında gerçekleştirilmesine karar verilmiştir (8).
Kolombo Beşlileri 1954 yılının Aralık ayında ise Bandung’da gerçekleştirilecek konferansın nasıl ve hangi devletlerin katılımları ile toplanacağını belirlemek maksadıyla Endonezya’nın Bogor kentinde tekrar bir araya gelmişlerdir. Bogor Konferansı sonucunda Bandung’a yirmi beş ülkenin davet edilmesine karar verilmiş olup daha sonra bu sayı yirmi dokuza ulaşmıştır. Ayrıca Konferans sonunda şu dört konu üzerinde uzlaşı sağlanmıştır (9):
- Asya- Afrika ülkeleri arasında iş birliği ve iyi niyete dayalı münasebetleri geliştirmek,
- Toplantıya katılacak devletlerarasındaki sosyal, kültürel ve ekonomik konuları ve sorunları değerlendirmek,
- Asya-Afrika topluluklarının sömürgecilik ve ırkçılık nedeniyle egemenlik sahalarında ortaya çıkan sorunları tartışmak,
- Asya- Afrika ülkeleri ve halklarının dünya barışına katkılarını sağlamak.
Kolombo Beşlilerinin çalışmaları sonucunda Bandung Konferansı 18 Nisan 1955’te Endonezya Cumhurbaşkanı Dr. Ahmet Sokarno’nun açılış konuşması ile başlamıştır. Konferans Başkanlığına ise Endonezya Başbakanı Dr. Ali Sastroamidijojo seçilmiştir. Konferans, katılımcı ülkelerin Asya ve Afrika ülkeleri olmaları nedeniyle Asya-Afrika Konferansı olarak anılmıştır. Bandung Konferansı’na yirmi dokuz ülke katılmış olup bunlar; Hindistan, Endonezya, Mısır, Seylan, Birmanya (Burma), Afganistan, Çin Halk Cumhuriyeti, Filipinler, Etiyopya (Habeşistan), Gana, İran, Irak, Kamboçya, Laos, Japonya, Liberya, Nepal, Pakistan, Libya, Lübnan, Sudan, Suudi Arabistan, Tayland (Siyam), Ürdün, Vietnam, (Kuzey ve Güney) Yemen, Suriye ve Türkiye’dir (10).
Bandung Konferansı’na katılan ülkelerin siyasi anlamda türdeş olmadıkları da bilinmektedir. Konferansa katılanlar içinde tek NATO üyesi olan ülke Türkiye’dir. Türkiye ile birlikte Irak, Ürdün, Lübnan, Libya, Pakistan ve Seylan ise Batı yanlısı politikalar izleyen ülkelerdir. Hindistan ve Mısır gibi ülkeler sosyalist eğilimli, Çin ise komünist rejime sahip bir ülkelerdir. Suudi Arabistan, Yemen, Burma ve Endonezya ise bu devletlere göre dış politikada gerçek anlamda bağlantısız durumdaydılar. Katılımcı ülkeler tüm farklılıklarına rağmen Asya ve Afrika’nın katkısı olmadan dünya barışının korunmasının mümkün olmadığı yönünde ortak bir görüş bildirmişlerdir (11).
Konferans başladıktan sonra 29 ülkenin 24’ünün onayıyla 7 maddelik bir gündem kabul edilmiştir. Bu gündem maddeleri şunlardır (12):
- İktisadi işbirliği,
- Kültürel işbirliği,
- Yabancı yönetimi altında bulunan milletlerin sorunları,
- İnsan hakları ve self-determinasyon hakkı,
- Kitle imha silahlarının kullanımının yasaklanması,
- Atom enerjisinin kullanımı,
- Dünya barışının ve devletlerarası işbirliğinin geliştirilmesi.
Bandung Konferansı sırasında bağımsızlıklarına kavuşmak arzusunda olan Tunus, Fas, Cezayir ve Türkistan’ın temsilcilerinin sömürgeciliği kınayan beyanları ve bu konuda katılımcı devletlerden yardım talebinde bulunmaları, Konferansın mahiyetini izah etmek için önemli örneklerdir. Bandung Konferansı’nda tartışılan konuların başında sömürgecilik yer almış ve Self-determinasyon ilkesi çerçevesinde her milletin bağımsızlığına kavuşması hakkı dile getirilmiştir (13). Self-determinasyon ve İnsan hakları konulu tartışmalarda ise en çok üzerinde durulan konu Filistin Meselesi olmuştur. Konferansa katılım sağlayanlar arasında çok sayıda Müslüman ülkenin bulunması ve İsrail’in Ortadoğu’da Batı dünyasının bir uzantısı olduğu düşüncesi bu mesele etrafındaki tartışmaları alevlendirmiştir (15).
Konferans sırasında Bağlantısızlık fikri de tartışmaya açılmıştır. Bu noktada Türkiye adına konferansa katılan delege heyetinin başkanı, dönemin Başbakan yardımcısı Fatin Rüştü Zorlu’nun çıkışları önemlidir.
Zorlu ilk olarak Bağlantısızlık fikrini eleştirmiş ve bu konuda; “iyi niyetli; fakat yanlış bir yola sürüklenen” Çekoslovakya’nın durumunu işaret etmiştir. Zorlu; “Bu hakikatleri idrak edemeyerek, zayıf bir karşı koyma ve tehlikeye göz yumarak güvenliğin elde edilebileceğini ümit etmek, sadece böyle hareket edeni değil fakat bütün camiayı tehlikeye düşürecek bir hareket tarzıdır” demek suretiyle bağlantısız devletlerin sadece kendi güvenliklerini değil; dünya barışını da tehlikeye atacakları iddiasında bulunmuştur.
Fatin Rüştü Zorlu konuşmasının devamında sömürgecilik meselesine de temas etmiş ve komünizm konusunda şiddetli tartışmalar yaşanmasına neden olmuştur. Zira Zorlu sömürgeciliği ve ırkçılığı kınadıktan sonra komünist yayılmacılığının da en az klasik sömürgecilik kadar tehlikeli olduğunu söylemiştir. Türkiye’nin komünizm ile ilgili çıkışına en çok tepki gösterenler ise Hindistan, Mısır, Suriye ve Çin gibi ülkelerin delegeleri olmuştur (16).
Fatin Rüştü Zorlu’nun komünizm ile ilgili sarf ettiği sözlerin ardından eski-yeni sömürgecilik konusunda tartışmalar çıkmış, 23 Nisan’da Türkiye ile birlikte İran, Irak, Lübnan, Pakistan ve Filipin delegeleri “milletler arası komünizmin yıkıcı faaliyetlerinin” kınanmasını istemişlerdir. Bu görüş kabul görmüş ve Bandung Konferansı’nın sonuç metninde komünist yayılmacılığı da sömürgecilik çerçevesinde kabul edilmiştir (17).
Konferansa Çin adına katılan Başbakan Chou En Lai ise komünizm etrafında ortaya çıkan tartışmalara tepki göstermiş, kendi ülkesinin de komünist bir rejime sahip olduğunu; fakat Çin’in de Batı dünyasının hareket tarzından rahatsızlık duyduğunu söylemiştir. En Lai, Asya-Afrika ülkelerinin şu temel ilkeler etrafında birlikte hareket edebileceklerini söylemiştir (18):
- Egemenlik ve toprak bütünlüğüne karşılıklı saygı,
- İstilacı eylem veya tehditlerin karşılıklı olarak benimsenmemesi,
- Ülkelerin birbirlerinin iç işlerine karşılıklı olarak müdahale etmemeleri,
- Tüm milletlerin birbirlerine eşit kabul edilmeleri,
- Tüm ülkelerin büyüklüğü ne olursa olsun birbirlerine eşit kabul edilmeleri,
- Tüm milletlerin kendi yaşam tarzları ile politika ve ekonomik sistemlerine karar verme özgürlüğüne sahip olmaları.
Bandung Konferansı sırasında dünya barışının sağlanmasını temenni eden konuşmalar da yapılmıştır. Bu konuda en çok dikkat çeken Japonya adına Tatsunosuke Takasaki’nin yaptığı konuşma olmuştu. Takasaki konuşmasında kitle imha silahlarının yıkıcı etkilerine değinmişti. Ülkesinin atom silahlarının ilk kurbanı olduğunu hatırlatan Takasaki, atom silahları ile dünya barışı arasında bir tercih yapılması gerektiğini söylemiştir.
24 Nisan 1955’te Bandung Konferansı bir sonuç bildirgesi yayınlayarak dağılmıştır. Bu bildiriye göre; sömürgecilik ve ırkçılık kesin bir dille kınanmış, self determinasyon hakkına işaret edilerek sömürge altındaki toplulukların bağımsızlıklarının sağlanması talep edilmiştir. Sömürgeciliğin tanımlanması noktasında da baskı ve ideoloji ihracı yolu ile gerçekleştirilen yayılmacılık; modern sömürgecilik olarak tanımlanmış ve klasik sömürgecilik ile birlikte kınanmıştır. Asya-Afrika devletlerinin dünya barışını sağlamak ve korumak için çalışmaya devam edecekleri ifade edilmiş, atom ve hidrojen silahlarının yasaklanması istenmiştir. Katılımcı devletler atom enerjisinin sadece barışçıl amaçlar için kullanılmasında ve bunu sağlamak için de bir kontrol mekanizması kurulmasında uzlaşmışlardır. Ayrıca bölgesel savunma anlaşmalarının meşruiyeti ve gerekliliği kabul edilmiş; ancak Birleşmiş Milletler Anayasasında yer alan hükümlere uygun olması ve büyük devletlerden herhangi birinin aleyhinde bulunmaması şartı getirilmiştir (19).
Bandung Konferansı, katılımcı ülkelerin ideolojik anlamda farklılıkları göz önünde bulundurulduğunda, kesin bir tarafsızlığı ifade etmese de dünya siyasetinde etkili olacak yeni bir hareketi ortaya çıkarmıştır. Bağlantısızlık fikri, Bandung Konferansı’ndan sonra dünya siyaset sahnesindeki yerini almıştır. Bununla birlikte Bağlantısızlar Hareketi’nin ilk teşkilatlanması 01-06 Eylül 1961 tarihleri arasında gerçekleştirilen Belgrad Konferansı ile mümkün olmuştur. Bu toplantıyı; 05-10 Ekim 1964 Kahire, 08-10 Eylül 1970 Lusako/Zambiya toplantıları takip etmiştir (20).
Bağlantısızlar Hareketi, Belgrad Konferansı’na hazırlık mahiyetinde 12 Haziran 1961 tarihinde Kahire’de düzenlediği toplantıda şu beş madde üzerinde uzlaşı sağlayarak Bağlantısızlık kavramının içini doldurmuştur (21):
- Bağlantısızlık çerçevesinde farklı toplumsal ve siyasi düzene sahip ülkeler ile “barış içinde bir arada yaşama” temeline dayalı bir siyaset takip edilmeli,
- Millî bağımsızlık hareketleri desteklenmeli,
- Doğu-Batı çatışmasına veya askeri ittifaklara dâhil olunmaması,
- Doğu veya Batı Blokunu temsil eden güçlerden biri ile ikili askeri anlaşmalar yapılmamalı ve bu doğrultuda bölgesel savunma paktlarına dâhil olunmamalı,
- Ülkelerinde her hangi bir bloğu temsil eden yabancı askeri üslerin kurulmasına müsaade edilmemeli.
Bağlantısızlar Hareketi marifetiyle Ortadoğu ülkeleri, Asya-Afrika ülkelerinin bir parçası olarak dünya siyasetinde etkin bir rol oynamayı başarmışlardır.
Mısır gerek Bağlantısızlık fikrinin ortaya çıkışında gerekse Ortadoğu ülkelerinin bu harekete katılmasında başı çeken ülke olmuştur.
Mısır ile birlikte Suriye, Irak, Suudi Arabistan ve İran da hareket içinde etkinliği olan Ortadoğu ülkeleri olmuşlardır. Bağlantısızlık fikri Soğuk Savaş’ın sona ermesinden sonra önemini yitirmiş fakat Bağlantısızlar Hareketi bir teşkilat olarak varlığını günümüze kadar sürdürmeyi başarmıştır (22).
KAYNAKLAR
(1) Oral Sander, Siyasi Tarih 1918-1994, İmge Yayınları, Ankara 1996, s. 201 vd.
(2) Marco A. Vieira, “Understanding Resilience in International Relations: The Non- Aligned Movement and Ontological Security”, İnternational Studies Review, No:18, 2016, ss. 290-311, s. 292- 293.
(3) Mehmet Korkud Aydın, “Bandung Konferansı ve Türk Basınına Yansımaları”, Turkish Studies, Cilt: 3, Sayı: 24, Yıl: 2018, ss. 33-60, s. 51 vd.
(4) Neil MacFarlane, Natalie Sabanadze, “Sovereignty and Self-determination: Where are we?”, International Journal, Cilt: 68, Sayı: 4, Yıl: 2013, ss. 609-627, s. 612-617.
(5) Georges Langlois, Jean Boismenu, Luc Lefebvre, Patrice Regimbald, 20. Yüzyıl Tarihi, (Çev. Ömer Turan), İstanbul 2000, s. 403; Cumhuriyet, “Asya ve Doğu Milletleri Kongresi”, 22 Mart 1947, 1-3.
(6) Ömer Rıza Doğrul, “Asya Konferansı”, Cumhuriyet, 17 Ocak 1947, 3; Mehmet Özay, “Bandung Konferansı’nın 60. Yılı: 1955-2015”, http://guneydoguasyacalismalari. com /2016/10/10, ss. 1-264. (Alıntılama Tarihi. 1 Kasım 2018).
(7) I.T, “The Colombo Conference: Neutrality the Keynote”, The World Today, Vol: 10, No: 7, 1954, ss. 293-300, s. 293 vd; Özay, agm., s. 6.
(8) I.T, agm., s. 298 vd; Özay, agm., s. 7.
(9) Özay, agm., s. 8; A.W. Startgart, “The Emergence of the Asian System of Powers”, Modern Asian Studies, Vol: 23, No: 3, 1989, ss. 561-595, s. 587 vd.
(10) Hürriyet, “Bandung Konferansı Dün Açıldı”, 19 Nisan 1955, 1-5; Cumhuriyet, “Asya-Afrika Konferansı”, 18 Nisan 1955, 1-4.
(11) Armaoğlu, 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi, s. 624-626.
(12) Akşam, 18 Nisan 1955.
(13) Cumhuriyet, “Asya Afrika Konferansı”, 18 Nisan 1955, 4.
(14) Tan, “Bandung Konferansı Çalışmaya Başladı”, 19 Nisan 1955, 1-7.
(15) Semih Günver, Fatin Rüştü Zorlu’nun Öyküsü, Bilgi Yayınevi, Ankara 1985, s. 53; Ayın Tarihi, (Nisan 1955), s. 147-148; Cumhuriyet, “Bandung Konferansında Bir Muvaffakiyetimiz”, 21 Nisan 1955, 7; Halkçı, “Suriye Baş Delegesi Komünizmi Destekledi”, 23 Nisan 1955, 1-7.
(16) Akşam, “Bandung Konferansında Fatin Zorlunun Nutku”, 24 Nisan 1955, 1-2; Hürriyet, “Bandung’da Komünizmin Takbih Edilmesini İstedik”, “Zorlu Milletlerarası Kızıl Faaliyetlerin Takbihini İstedi”, 24 Nisan 1955, 1.
(17) “Zhou Enlai’s Speech at the Political Committee of the Afro-Asian Conference,” April 23, 1955, History and Public Policy Program Digital Archive, PRC FMA 207-00006-04, 69-75. Translated by Jeffrey Wang. http://digitalarchive.wilsoncenter.org/document/114678.
(18) Langlois ve diğerleri, s. 404; Ayın Tarihi, (Nisan 1955), s. 151-153; Akşam, “Türk Tezi Kazandı”, 25 Nisan 1955, 2; Halkçı, “Bandung Konferansı Sona Erdi”, 25 Nisan 1955, 1-4; Cumhuriyet, “Asya-Afrika Konferansı Sona Erdi”, 25 Nisan 1955, 1-7.
(19) Aydın, agm., s. 49.
(20) Samir N. Anabtawi, “Neutralists and Neutralism”, The Journal of Politics, Vol: 27, No: 2, (May 1965), ss. 351-361, s. 352 vd.
(21) Yılmaz, age., s. 285.